geniş zamanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
geniş zamanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Nisan 2016

HAKAN, BURHAN, EŞARİ


Hakan Yurdakuler, Burhan Barın, Eşari Oran


HAKAN, BURHAN, EŞARİ

Vurulduğunuz o günlerden beri
toprağa verdik bir bir, yüzlerce
zamansız ölen genç bedenleri;
hayatın sizden esirgediğini
şimdi ölüm anlatır belki:
Hakan, Burhan, Eşari..

Birer çiçektir adınız bundan böyle
her dile geldiğinde dünün belleği
açar birden en uzak yıldızlarda bile
rengarenk düşleriyle gençlik günleri:
Hakan, Burhan, Eşari..

ŞERİF ERGİNBAY


30 Mart 2016

Kızıldere




KIZILDERE

Kızıldere; yamaçlara ağan düş bulutu
ve aç bekleyişi düzenbaz ağızların.
Hakikatin taçlanma isteği;
on'larca yüreğin çılgın atılımı kendi duvarlarından.
Son kez soğusun ve gömülsün toprağa diye
ateş alan yiğitliği namluların.
Kızıldere; yarının içinde kanayan dün;
destan, günün kalbine düşen on'lardan.


ŞERİF ERGİNBAY


3 Ocak 2016

Dallarımda Kar


Dallarımda Kar, Şerif Erginbay



Dallarımda Kar

Gün benim neyimdi, bilemeden geçti yıllar.
Nice bulutlar süzülüp geçti yanağımdan,
köklerimi yanıltmadı toprak;
ah olmasaydı kabuğumdaki bu tanıklıklar.

Gün benim neyimdi, şimdi dallarımda kar;
içimde sakin bir hasret var.

Yolda olduğumu bilirdim, yol benim ikizimdi;
tohum ışırdı yapraklarımın arasından, yol bunu bilirdi.
Kar gizlerimizi vururdu yüzümüze:
aşk aydınlığındaydık o zamanlar.

Dağa boy verdim, açtım kendimi;
yan yana oluşumuza sevindim.
Dilini anladım, dilimle çözüldüm;
mevsimlerin neremizden geçtiğini gördüm.

Sularını dolaştır aynalı patikamdan,
işte terimi sildim.

Hiç anlamasam da olur; gün benim neyimdi,
şimdi dallarımda kar;
içimde sakin bir hasret var.
O kadar..!

Şerif Erginbay

14 Eylül 2015

Cizre Ya Da Cizre


Cizre Ya Da Cizre / kardeşliğe övgü


Cizre Ya Da Cizre

Şehir şimdi
iyi insanların kafesi.
Et ve tırnak ne işe yarar
kopmuşsa bir çocuğun elleri.


Şehir şimdi
Baştan sona ikilem:
kardeşliğin karadeliği
Aristo’nun kanlı mengenesi
sıkıştırıyor hala iki koldan
ya ondansın ya da bundan
yok ötesi.


Şehir şimdi
kanlı oyunun kara sahnesi.
Et ve tırnak ne işe yarar
belki bir gün hesap sorar
o iyi insanların bugün boğulan sesi.


Şerif Erginbay


21 Ağustos 2015

Gökte




Gökte


Gelip geçtiği yerler unutuldu, ‘ay sürgünü o’ dedi bir çocuk,
kimseler duymadı.


Mezar kapanmadan kaçtı oralardan,
kasnaklı uçurtmasını havalandırdı bulutlara.


‘İsteyen uzansın toprağa, sen onu gökte say’ dedi kendine,
bir kuş onu onayladı.


...


Geçip gideceksin buralardan ey çocuk,
ay sürgünü bir bulut alsın seni kollarına.


Çocuk beni duymadı.


Şerif Erginbay


17 Ağustos 2015

Ellerin Bildiği Gibi




Ellerin Bildiği Gibi


Gümüşlü gecenin unuttuğunu sen hatırla durmadan
dereye inen gölgenin ardı ardına sunduğunu hatırla
o uzak düşleri şimdi ellerin bildiği gibi hatırlasan
ardı ardına çiçeklenir akşamın yitik patikaları anılarla
otların çiyi ıslatırdı topuklarını ne zaman bize adımlasan
ellerin bildiği gibi hatırlayalım ay gecelerini biz yine de
güneş son ışıklarını toplayıp götürmeden kıyılarımızdan.


Şerif Erginbay


16 Ağustos 2015

Dağlar Dağlar




Dağlar Dağlar

Girdin de dağlara
Sordun mu büyük oyunu
Kalbine gelen kurşuna
Neden gider de dönmeyiz?

Gün inerken erken
Bulut bulut yanarken deniz
Sen çocuk, ben serseri;
Doluyor gözlerime birden
Gördüğün son gök yeri.

Vardın da dağlara:
Ferhat’la güzeldi dağlar
Bir de bizimle;
Şimdi gider de gelmeyiz.
Ağlar mı son gök yeri
Sorar mı bizi deniz?


Şerif Erginbay


14 Ağustos 2015

Kanlı Ağustos




Kanlı Ağustos

Öğle güneşinin hemen altında
Zaman kalbimin üstünde durdu.
Ey dağları bürüyen duman
Söyle şimdi; bu neyin yurdu?

Başlarımızın hemen üstünde
Hayallerimiz olurdu bir zaman.
Karanlığın yeli fırtına oldu
Düşler şimdi darmadağan.

Nasıl ağlamasın analar
Sen değil, o değil, öteki değil
Bunca genç insanı
Kanlı Ağustos mu vurdu?


Şerif Erginbay


6 Ağustos 2015

Lir ve Orfe


Şerif Erginbay, Murtiçi, Akseki, Antalya


Lir ve Orfe
1
Soylu sesinin yankısı aralıyor ağzımı durmadan
dilim uyanışını dönüyor.. dönüyor teldeki sızım..
bulutum, çalgım, takımyıldızım; Lyra…
Bin kez söyleyip unuttuğum şiir.. bulup kaybettiğim kıyım;
patikam, ormanım.. yeniden başlamak için güneş yakınlığına;
ormanın aynasından çiylerimi taşıyorum bulutuna…
Şarkınla akıyorsun.. bin düğüm çözer tel tel sarılışın,
uzun soluğum ısıtıyor dalını, aralıyorum göğe sarmaşığını,
bin yıllık ağzımda unutulmuş deniz tadı; Lyra..
Kollarımın çağıran boşluğuna sığınan ışığım;
ellerin taşıyor bende
bir yaprak veriyorum adına.. köpük köpük dök sesini..
ıssızlığıma kanat..!
bir yaprak veriyorum adına; gürültüyle açıyor orman kendini..
binlerce sözcüğün akıyor içimin yıldız kaymasına.
Yüzünü göm ve kaybolsun yüzümün aynasında
saklı kalsın suyumuzda sis demeti..
ormanı geceye salan son aydınlığıyla günün
eşiğimin otları üstünde parıldayan inci.. Lyra..
2
Yaprak: ikizim!
sancımda doğan şafağım;
gezgin ruhumda yol alan güneş.
İçine çekiliyorum büyük pencerenin
incinmiş yosun telaşı suya gömülü taşlarında..
Yürü.. Çoğal.. Yankılan ey orman..! Yaprak: ikizim!
Göğsümde yıldız bolluğu: Mevsimim..!
Çiçeklenmiş patikanda yol yol ellerim..
hep derinine çılgın ormanın... binlerce yol
soluğunla doluyor bulutum..
binlerce yol yaprakların arasında.
Ormanın açık kucağında sessiz düş,
göğsümde yıldız bolluğum -mavi ve derin-
açık bırakarak sayfalarını çiçeklerinin;
ruhunun yankısını öpüyorum; Lyra..
3
Şimşeği kuşanmış yüzünün binlerce anlamı, çoğalan..
yüzümde soluğun; binlerce aralanmış damla..
açıyor dallarını sonuna dek; orman, örtüyorsun beni..
yüzün.. soluğun..baştan sona yaprak denizi.
Yüzünde aralanıyor durmuş zaman:
hazır şimşek..! hazır düş…
hazırlanıyor dudaklarda dönüp duran kan..!
yankılanıyor yüzünün şiirinde; isteğin aç ağzı!
öpüyorum ağzının “orpheus” sesinden; ruhumu saran
bulutuna yolum..
Beni yıka, sonsuz kıyına uzandım; uzandım iç döküşüne..
Yankılan..!
ruhumun aynasından dökülüyorsun:
ağzımda bin yıllık şarap..
Dingin koynunda ormanın, sarmaşığın uykusunda
güzelliğine uyanıyorum durmadan; durmadan! Lyra..


Şerif Erginbay


İnce Kederi Gölgenin


Sivriasar, Murtiçi, Akseki


İnce Kederi Gölgenin
Gölgemizi solumakta lal zaman
Çiçek için tutunduğumuz dal.
Issız güneş, şiir feneri.
Kıyıdan patikaya: gül aynan.
Feneri çiçekle, güneşte kal.
Gürültüsüz an. İnce kederi gölgenin.
Göğün parantezi geçiyor kıyılarımızdan.


Şerif Erginbay


26 Temmuz 2015

Köpük


Köpük
Kayalarda ışıyan gülümseme yayılır; uçtan uca yayılır kıyıda,
çakıllara, kumlara yürür, görülmemiş bir şenliği başlatır göğün altında.
Dalganın yavaş atıyla gelip ayak uçlarımızda dururlar.
Binlerce göz: bir anlığına bakar yüzümüze:
Bütün kıyı anımsayışların ve unutmaların sarkacı.
Avucumuzda dinlenir ve bir aşka söner.
Nasıl gözüpek atılıp öpmüşse kalbimizden öylece vazgeçer yine,
-bilir bağışlanacağını- döner kışkırtan dalganın koynuna.
Dalga: anayurdu köpüğün..
Binlerce yıldızlı oyun bilir o.
Mavi en hilecisi..


Şerif Erginbay


Uzaklarda Bir Yurtsuz Bulut


Uzaklarda Bir Yurtsuz Bulut
Uzaklarda bir yurtsuz bulut: Kimsenin anımsamadığı, ne zaman kopup
gitmişti Anadolu’dan, eski bir limandan. Kimse anımsamıyor.
Çiçekler topladı dünyanın gizli kıyılarından, tohumlar dağıttı ovalara,
yılları böldü, birkaç ömrü okşadı yankısını beklemeden.
Uzaklarda bir yurtsuz bulut: Yorulmuştu biraz, düşlerini her fırtınada
bulup bulup yitirmekten. Başıboş bir rüzgar tepede unutup gitti onu.
Aykırı dal bütün çiçeklerini onun yalnızlığına açtı; ve varoldular birlikte,
yeryüzünden çekip giderken erdemli bir sığınak bırakmak için arkalarında..!


Şerif Erginbay


Limon Çiçeği


Limon Çiçeği

Yollar ömrün mevsimleridir
Kapıların önünden geçer gider
El sallar evlerin bahçesi.

Düşler kalbin çiçekleridir
Yaprakların çiyini aşk içer.
Gökkuşağı yollarımda şimdi
Hangi patikayı yürüsem,
Kalbim limon çiçeği.


Şerif Erginbay


Antalya’nın Gözleri


Antalya’nın Gözleri
Yorgun, çıkagelmiş göç yollarından
uzatmış Toroslar’a ıslak saçlarını,
turkuaz yatağından görüyor:
sıcak ve terli hâlâ
Keyhüsrev’in, Attalos’un atları
geçiyor kaldırımlarından;
dalgın deniz örtmüş ayaklarını.
Yaseminli akşamlar yıldızlardan,
gece Akdenizli, tepede değirmi bir ay
uzun bir çay olmuş tarih:
akıyor surlarından,
portakal kokusu sokaklardan
Pamfilya, Attalia, Antalya.
Kent görüyor:
bağlandıkça biz,
bağlandıkça böyle hayata;
ağlarda hep deniz,
asıldıkça küreklere; hep Antalya.
Ah bir bilseniz, bu nasıl bir düştür
nasıl bir yürektir ki, kanatır avuçlarını,
bulutta bir adam, elinde mavi bir fırça
turuncuya boyar yağmur kuşlarını:
hep Antalya, hep Antalya…
Kent görüyor,
gözlerinde bilge bir gülümseyiş,
güneşle tarıyor ıslak saçlarını.


Şerif Erginbay


Mavi Yağmurlar


Mavi Yağmurlar
Acının ve sevincin düşürüldüğü tarih
ince dereler; yüreğin kıyısından kıvrılan
bir ömre yağan mavi yağmurlar
yazılar.. yazılar.. yazılar..
Yırtılmış, atılmış, saklanmış
bir rüzgâr gibi yüzümüzü yakan
yazılar.. o mavi yağmurlar.
Tarihin gölgesinde eksilen yüz
gün ortasında fırtına, nedensiz talih
yazılar.. o mavi yağmurlar
göstererek saklarlar.


Şerif Erginbay


Yavaşlık -İlhan Berk’e-


Yavaşlık
-İlhan Berk’e-
Duvara dayalı
Ağustos’un tırmığı.
Rüzgârını unutan yapraklar
sıcak uykusunda
öğle güneşinin.
Kuytuda nem:
tüy telaşından uzaklaşan
buğusu isteğin.
Zaman gölgede eğleşiyor,
tapınmaya eğilen sessizliğin
düş bozumu açık ağızlarında.
Sağır vakti kalenin
-burcunda kuşatılmış-
eksik taşını saklıyor
kayıp saatinin.
Ağustos:
kendini silen yol;
iz bırakmadan
-ıssız, sessiz-
Işık uyukluyor
yazın geniş döşeğinin üstünde.
Her yerde yavaşlık..
tüy hafifliğinde..
Tedirgin uyku:
tel üstünde
el sallayan uzaklık.
Tükenen yol:
y a v a ş l ı k
-erdemi madencinin-
gülün zırhını erittiğinde;
yol, ayakları dönüyor
kendini her geçtiğinde.

18-28 Ağustos 2008


Şerif Erginbay