5 Temmuz 2019

ŞİİRCE 23/ MEHMET H. DOĞAN, Son YENİ BİÇEM, Sayı: 65, Eylül 1998

Fazla iç içe, çok burun buruna yaşamanın şiirleri yazıldı, yazılıyor son zamanlarda. “Ah kimselerin zamanı yok/ Durup ince şeyleri anlamaya” diyen Gülten Akın’ı doğrulamak ister gibi, hep aynı yerde durup bakmamın şiirleri. İster yalnız başına, ister kalabalık içinde. Belki de şöyle bir durup çevreye, hatta kendine bakmak gerekiyor. Kim bilir belki de o zaman “Çok yakın[mış] bize en uzağımızda olan…” diyebileceğiz.

“Vazgeçişlerimizin sınırsızlığıyla şaşkın olanlar zırhlar/ edin[ecek]ler hemen. Önemsedikleri sözcükleri/ birer birer yitir[ecek]ler.”
“Yine de/ kösnül sığınaklar ülkesi/ yaşatacak son yalana dek/ ikiyüzlülüğün krallığını.” Bilinenden, alışılmıştan, sınırlayandan, yabancılaşılmıştan geriye çekilme. Bireyleşmenin, kişilik edinmenin yolu kaçınılmaz olarak buradan geçiyor. Baka baka unuttuğumuz yüzümüzü, söylene söylene duymaz olduğumuz adımızı yeniden görmek, duymak için aynada uzun uzun bakmamız gerekiyor kendimize, adımızı yüksek sesle tekrarlamamız gerekiyor. Artık görmez olduğumuz çevremize, onun içindeki nesnelere de öyle.Alışmanın körleştirici etkisinden sıyrılmanın çok zor olduğu apaçık, ama şiirin, şairin buna gereksinimi de kaçınılmaz. Yeni bir ses derken, hiç bilmediğimiz, bugüne kadar duymadığımız, uzaydan gelen bir şeyi kastetmiyoruz elbet; o yeni sesin –şiirin demek istiyorum- bildiğimiz, tanıdığımız sözcükleri kullanarak bize hiç düşünmediğimiz bir şey söylemesini; gözümüzü yeni şeylere açmasını; sanki yeni âşık olmuşuz gibi bize umulmadık sevinçler, yürek çarpıntıları, sanki çok sevdiğimiz birini yitirmişiz gibi dayanılmaz acılar getirmesini; ayaklarımızı yerden kesmesini, bizi duvara dayamasını; bizi asi, bizi yürekli kılmasını istiyoruzdur.

Bana bütün bunları duyuran, düşündüren yukarıdaki dizeleri, 41 yaşındaki Antalyalı bir genç şairin, Şerif Erginbay’ın bana göndermek inceliğinde bulunduğu Dar Köprü adlı şiir dosyasındaki şiirlerden rastgele alıyorum.
Genç şiirde alışılmamış bir ses Erginbay’ınki; doğanın ta içinden geliyor, ama doğaya, demin dediğim gibi, “sınırsız vazgeçişler” köprüsünden geçerek bakmanın şiirleri bunlar. Bunun ne demek olduğunu şairin kısa yaşamöyküsüne baktığımızda daha iyi anlayabiliriz:

Şerif Erginbay, 1957 yılında Antalya’nın uzak bir dağ köyünde doğmuş. İlkokulu köyünde, ortaokulu Karaman’da parasız yatılı, liseyi Manavgat’ta okumuş. Gençlik yıllarında kuşağının bir çok insanı gibi değişik cezaevlerine girmiş çıkmış. 1980-83 arası Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde okumuş. 1983 Yılında yeniden cezaevine alınmış ve okulla ilişiği kesilmiş. 1987 yılında Karpuzçayı’nın çok çok yukarılarında (Ahmetler Kanyonu) eski bir su değirmenine yerleşmiş. On yıldır kamp yeri ve lokanta olarak kullandığı değirmende yaşıyormuş, eşi ve yedi yaşındaki oğluyla…

Doğayla iç içe, ama ona teslim olmadan, onunla konuşmaya, dost olmaya, onu anlamaya, ama kendini de ona tanıtmaya çalışırken çok yalın bir şiire ulaşmış Erginbay.

Bu şiirleri okurken, sudaki sabrı, kurşuni bulutların devingen duvarını, gündüzün uysal elini, iki pencere yalnızlığında bir gelip bir giden yağmur kuşlarını, gülün ağzından düşen çiy damlasını, şarkısını çürük kayaların içinden çıkaran kar sularını görüyor, hissediyor; hatta sonunda, Mektup şiirinde olduğu gibi

“Gönderilmeyen mektuplar da gider”

ya da

“’İşte burada!” diye bağırdı. ‘Eğer burada yer bulamazsa
hakikat kendine, bütün yolculuk düşleri boşuna!’”

diyecek kadar yalınlaşıyor ya da bilgeleşiyor insan.

Sınırsız vazgeçmeler sonunda yaşamda ulaşılan arınmışlık şiirlere de yansıyor: belli ki uzun bir birikimin, yazıp bozmaların, yüz kere değiştirip yüz birincide yakalanan yalınlığın şiiri bunlar: “Uzun bir çığlık için yıllarca susmak gerek”. Yirmi şiirlik ufacık bir şiir dosyasında eşsiz güzellikte dizelerin, dörtlüklerin birden gözünü alması insanın, bundan:

“Kösnül bir güz başlar,
Upuzun ve unutulmalara açık.
O göksel imge: özgürlük
usul usul içimizi oyar.”

Şiirimizin epeydir unuttuğu bir yerden bakıyor Erginbay’ın şiiri: Yirminci yüzyılın sonunda, Türkiye’de, kentin, küreselleşmeye endeksli yaşamın insanı unufak öğüttüğü, çaresiz gelen düşünsel, duygusal yoksulluğa dayanamayıp ağır yok oluşa boyun eğdirdiği; ya da minyatür, yapay ve sanal özgürlük hayalleriyle oyaladığı bir ortamda şiirinden başka kurtaracak bir şeyi kalmayan şairin çekildiği Dar Köprü’den.

Sevgiyle, coşkuyla selamlıyorum bu şiiri!

MEHMET H. DOĞAN, Son YENİ BİÇEM, Sayı: 65, Eylül 1998

23 Mayıs 2019

DÖNMEYECEK BİR YOLCUDAN BİZE KALAN


DÖNMEYECEK BİR YOLCUDAN BİZE KALAN

Hüznün de bir türküsü var, bir uzun havası
yankılanır uzaktan; usulca ıslanır yüzün.
Ölüm: O kılıksız acı; bir köy mezarlığında
taş kesilir, borcaklar* çiçek açtığı zaman.

ŞERİF ERGİNBAY

*Borcak:Katırtırnağı.

Şiir; dip dalgasıdır hayatın. (ş.e.)
#Murtici #Taslica Köyü, #Garayit (Kara Hayıt), #Gayal (Kaya Ağılı), #Guzelsu #Toroslar #Tuzaklı #TuzaklıDağı #Akseki #Antalya #Erginbay #SerifErginbay > #MehmetBozkurt 1957 #BazokaMemet #Manavgat #turkishpoetry #poem #poets #poetry #turkishpoem

16 Nisan 2019

Sivriasar


SİVRİASAR

“Aklımızda duracağına karnımızda dursun” derdi dedem
ezan okunmadan başlardık akşam yemeğine o çardakta.
Yaz aylarında, Sivriasar’ın tepesinden güneş batarken
çocuk aklım düştü düşecek gibi duran o koca kayalıkta.

Altmışımı geçtim bugünlerde, ne dedem kaldı ne ninem
dağın göğsündeki o kocaman kaya kütlesi halen ayakta.
Bir yanı iyice traşlandı dağın, durmadan artıyor endişem
dur denilmezse gözümüzün önünde bir dağ yok olmakta.

ŞERİF ERGİNBAY

#SivriAsar #GonnetDeresi #Uludere #Garayit (Kara Hayıt), #Gayal (Kaya Ağılı), #mermerocagi #tasocagi #Murtici #Taslica Köyü, #Guzelsu #Akseki #Antalya
#Erginbay #SerifErginbay > #MehmetBozkurt 1957 #BazokaMemet #Manavgat 

Yol Düşleri


Yol Düşleri

Binlerce yol bilirim; binlerce yol, birbir ezberlediğim
şimdi, neden böyle kör; bir teki bile sana çıkmıyor.
Binlerce düş bilirim; her birini senden gizlediğim
anlatıyorum denize, hiçbirini hayra yormuyor.


Şerif Erginbay

#Erginbay #SerifErginbay > #MehmetBozkurt 1957 #BazokaMemet #Manavgat

5 Nisan 2019

Irmaklar Gibidir Bir Hayat

IRMAKLAR GİBİDİR BİR HAYAT

Bir ırmak: dağların ıssız kuytularında, gözlerden alabildiğine uzak, ergen bir kayayı patlatarak nasıl doğarsa köpüklerin içinden; bir ırmak: tepelerin ormanların arasından çoğala çoğala kıvrıla büküle yılan gibi sağa sola yalpalayarak yol alıp, bağları bahçeleri tarlaları nasıl suluyorsa, köylere kentlere eşsiz armağanlarını sunarak ve bereketle taçlandırarak serin serin öptüğü her yeri; ve en sonunda bir ırmak: olgun ölgün nasıl buluşursa ve nasıl teslim olursa gönlünce denizin ılgın sularına; işte tam da böyledir: ırmaklar gibidir bir hayat.


ŞERİF ERGİNBAY



#ırmak #ManavgatIrmağı #ManavgatÇayı #SariKopru #Oymapinar #Homa #Gayal #Garayit #Murtici #Guzelsu #Taslica Köyü, #Akseki #Antalya #turkishpoetry #poem #poets #poetry #turkishpoem #poetrypictures #poetrycommunity #poetryphotography  #siirsokakta #Erginbay #SerifErginbay > #MehmetBozkurt 1957 #BazokaMemet #Manavgat

26 Mart 2019

Hastane Halleri

HASTANE HALLERİ

Açılıp kapanan sedyeler, gelip giden ambulanslar, siren sesleri
tekerlekli sandalyeler, koltuk değnekleri ve alçılı ayaklar, eller
kuşatıyor bir anda her yeri beyaz önlüklerin aceleci seferberliği.

İnlemeler, sızlamalar; bastırılır acının haykırışıyla ölüm sessizliği
anlatılır hep parçalanmış, öğütülmüş, boyun eğdirilmiş hikayeler
bloklar, otomatik kapılar, asansörler, çarkın gece gündüz işleyişi.

Engelli park yerleri, organ nakli, kök hücre ve psikiyatri klinikleri
bahçede yorgun hasta yakınları, kapıda gözleri, bir haber bekler
avutur mu acıları birkaç kedi köpeğin ve kumruların güzellikleri?

ŞERİF ERGİNBAY

#AkdenizTıpFakultesi #Antalya #Turkey #turkishpoetry #poem #poets #poetry #turkishpoem #poetrypictures #poetrycommunity #poetryphotography  #siirsokakta #AkdenizTip #Erginbay #SerifErginbay > #MehmetBozkurt 1957 #BazokaMemet #Manavgat

Narkoz

NARKOZ

Dil yarılır
alt üst olur bir dünya.
Anlam sıyrılır görünenden
düşer hiçliğin ortasına.
...
Her yer baştan sona toz
narkoz; sayıklamalı yolculuk

dalgalardan
bir yukarıya bulutlara
bir aşağıya derinlere
batık anılarla buluşmaya.

ŞERİF ERGİNBAY

#turkishpoetry #poem #poets #poetry #turkishpoem #poetrypictures #poetrycommunity #poetryphotography #seriferginbay #poetsociety #communityofpoets #poemoftheday
#narkoz #hasta #hastane #AkdenizTip #AkdenizUniversitesiHastanesi

25 Şubat 2019

Murtiçi


Anadolu'nun birçok köyleri gibi bir köy. Selam olsun dağına taşına, kurduna kuşuna..!
"Nedir ki bir köy? Ötekilere benzer bir köy? Kim bilir, belki de o bunu yanıtlamıştır son anında!" Rene Char

#Murtici #Taslica #Cukurkoy #Pinarbasi #Guzelsu #Gonnet #Hocakoy #Kepez #Fersin #Guclukoy #Manavul #Sivriasar #Golbasi #Devrent #Gokcebel #Aladag #Degirmenci #Ferfil #Zeytintas #Masirlik #Gerekmez #Garayit #Gayal #Tuzakli #Alatepe #Akseki #Antalya #Erginbay #SerifErginbay > #MehmetBozkurt 1957 #BazokaMemet #Manavgat 

9 Şubat 2019

Çerçi

ÇERÇİ

Sanki başka bir dünyadan gelirdi; -çocukluğumuzda
incik boncuk, tarak ayna; ışıldardı yayla tozunda.
Özlüyor insan eski günleri; epey büyüdük gerçi
sen gene de, geç obamızın önünden bir daha çerçi.

ŞERİF ERGİNBAY

#Garayit (Kara Hayıt), #Gayal (Kaya Ağılı), #Murtici #Taslica Köyü, #Guzelsu #Akseki #Antalya #turkishpoetry #poem #poets #poetry #turkishpoem #poetrypictures #poetrycommunity #poetryphotography  #siirsokakta #siir #sanat #edebiyat #instapoem #instapoet #poemoftheday #Erginbay #SerifErginbay > #MehmetBozkurt 1957 #BazokaMemet #Manavgat 


28 Aralık 2018

Dün Ölmeliydik

DÜN ÖLMELİYDİK

Çocukluğumda
köyümüzde bir avcı vardı
avını tencerede görmeden
asla tetiğe basmazdı.

Bir gün
yavrulu bir geyik vurunca
tüfeğini taşlarda parçaladı.

Her hatırlayışında o anı
sessizce ağlardı.

Bir zamanlar
bu topraklarda
böyle insanlar yaşardı.

Biz
sahi, o günlerden bu zamana nasıl geldik?
Biz
bu günleri hiç hak etmedik
ya hiç gelmemeliydik dünyaya
ya da dün ölmeliydik.


ŞERİF ERGİNBAY

3 Kasım 2018

Bağcının Makası

BAĞCININ MAKASI

Bilenler bilir
bağcının makası Kasım’da işlemeye başlar
kestiği her boğum Eylül’e gebedir.

Bilenler bilir
ay yenilerken kendini
bağcının makası kapalı durur.

Her kırt sesi asmanın yazgısıdır, geleceğidir
üzümün bereketidir, el kol yorulur.

Bağcının makası, şairin kalemidir
ressamın fırçası, heykeltraşın keskisi
alakarga için dal neyse odur.

Her kırt sesi bağcının bastırıp uzaklaştırdığı
bozgunun uğursuz sesini alttan alta duyurur
ve kovalanır bu huzursuzluk altında tezcanlı güneşin.

Bilenler bilir, koruk sabır ile yoğrulur ve esrir.

Bağcının makası her kış bir ‘gelecek yaz’ doğurur.

ŞERİF ERGİNBAY

9 Ağustos 2018

Fikret Otyam Anması, İlhan Berk Dahil


İki zor insan; Fikret Otyam ile İlhan Berk’i barıştırmak oldukça kolay oldu.

OTYAM VE BİRKAÇ ANI

Fikret Abi ile ilk karşılaşmamız 1992 yılında Değirmen’de oldu. Filiz ablayla birlikte Aksaray Belediyesi’nin davetlisi olarak yola çıkmışlar, öğle yemeği için değirmene gelmişler. Ben fırının başında kiremitte alabalık yapıyordum, epey müşteri yoğunluğu olan bir gündü. Arkamdan bir ses gürledi: “Vallahi burada bir rakı içemezsem kahrımdan ölürüm”. Baktım, gök sakallı bir adam, hemen tanıdım elbette. “Fikret Abi hoşgeldiniz”, dedim. Dağın taşın arasında, böyle ıssız bir yerde kendisini tanıyan biriyle karşılaşmak hem tuhafına hem de hoşuna gitmişti. Elbette o gün ölmekten kurtardım, güzel demlendik. Uzun uzun sohbet ettik. Bu daha başlangıçtı. Dostluğun, baba/abi-kardeşliğin, hal hatır bilmenin, vefanın, büyük insanlığın, erdemin ne olduğu, ne olması gerektiğini gün ışığı gibi şahsında hep gösterdi.. göstermekte Fikret Abi.

2000 yılında Değirmen’i arkamda bırakarak Antalya’ya taşındım. Zor bir dönemimdi. Fikret Abi nasıl yaptıysa izimi sürüp bana ulaştı Gazipaşa’dan, telefonla: “Ne yapıyorsun, ne yiyip içiyorsun, geçimin nasıl, çoluk çocuk iyi mi”, diye soran neredeyse tek insanımdı. Tanıdıklarına birkaç tavsiye mektubu yazdı, biraz da baskı yaptı (muhtemelen bol küfürlü), sayesinde iş bulabildim. Bu adamı nasıl unuturum şimdi ben.

Sonraki yıllarda Antalya kültür sanat ortamına daha çok girer oldum, biraz da belediyedeki görevim nedeniyle. Ülkemizin değerli şair, yazar ve eleştirmenleriyle yüzyüze sohbetlerde, söyleşilerde, sempozyumlarda karşılaşma, tanışma imkanım oldu. Özellikle İlhan Berk her Antalya’ya geldiğinde birlikte uzun yürüyüşler yapardık. Bir yürüyüşümüz sırasında -yanılmıyorsam 2007 yılı- Konyaaltı caddesindeki Fikret Abi’nin evinin karşısındaki banka oturduk, biraz dinlenmek için. Ben konuyu Fikret ve Filiz ablaya getirdim, anlattım biraz. İlhan Berk: “Biz birkaç yıldır küsüz, benimle konuşmuyorlar”, dedi. Ben: “Şu karşımızdaki apartmanda oturuyorlar”, dedim. Parmağımla kaldıkları daireyi gösterdim. Belli etmese epey heyecanlandığını hissedebiliyordum. “Sende telefonu var mı”, dedi. Olduğunu söyledim. “Arasana”, dedi, “Ama benim adımı verme, surpriz bir misafir getireceğini söyle”, dedi.
Epey gerildiğimi itiraf edeyim. İki zorlu insan, küsmeleri için de zorlu sebepleri olmalıydı. Fikret Abi’nin öfkesinin önünde durulmazdı zaten. Ya ikimizi bir kapıdan kovarsa. Korka korka aradım, Filiz Abla açtı telefonu, Fikret Abi’ye verdi. “Ne demek, başım gözüm üstüne, gelin”, dedi Fikret Otyam. Biraz rahatlamıştım, kim bu misafir falan diye ısrar etmemişti. “Yakın bir yerdeyiz zaten, hemen geliyoruz”, dedim.
Zile bastım, İlhan Berk arkama saklandı, güneş gözlüğünü çıkarmamıştı. Kapı açıldı, ben girince İlhan Abi açıkta kaldı haliyle. Otyamlar’a, “Ne kadar karanlık burası, ışıkları açar mısınız”, dedi. Gülüştüler, sarıldılar. Ben bu espirinin basitliğine bir anlam verememiştim, sonradan sohbet ederken anlattılar, çok uzun yıllar önce kendi aralarınra özel bir anısı varmış meğerse. Uzun uzun sohbet edildi. Küsme nedenlerinin kaynağındaki yanlış anlaşılmalar, kulaktan kulağa aktarılan yanlış bilgilendirmeler sonucu olduğu konusunda hemfikir olundu. Ortam epey rahatladı. Fikret Abi’nin resimlerini bir kez daha tavaf ettik İlhan Berk yorumları eşliğinde. Filiz Abla'nın Anadolu motiflerini yeniden yorumladığı çulhalık işi özgün dokumalarından ve fotoğraflarından konuştuk. Hayatın bana sunduğu bir şans olarak iki zorlu insanı barıştırmanın kolaylığı ve anısı. İki değerli insanı da Ağustos’ta uğurladık sonsuzluğa.

Elbette barıştıramadıklarım da oldu. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlemeye karar verdiği Resim Festivali dolayısıyla “Resmin festivali olmaz”, diyen Otyam’ı ikna etmek mümkün olmadı. Beni aracı yaptılar, birkaç kez yüzyüze görüştüm, alttan alarak Fikret Abi’yi yumuşatmaya, uzlaştırmaya çalışırken hep ikna olan ben oldum.

Özleniyorsun Fikret Abi. #FikretOtyam

Saygılar ve selamlar Filiz Abla. #FilizOtyam

Unutulmazsın İlhan Abi. #İlhanBerk

Dizgisine yardım ettiğim
kitap hazırlıklarından biri sırasında: Mart 2013

Hiç tanışmamışken, yalnızca kitabımı yollamıştım. Birkaç ay sonra İlhan Abi Bodrum'dan bu kartı atmıştı bana. Teşekkürler İlhan Berk. 




26 Temmuz 2018

We Burn and Burn



We Burn and Burn

When a forest takes fire
-Chorus of cicadas that give birth to the sun
-windy dream of the cloud, story of the unceasing rain
-animality what enwraps us; blind journey of the worm, the bird
-nooks of the mountains, its dark shadows, silence of the underground lakes
-vagabondism of the rivers which leave behind every hill a tearful lover
-neverending song of the nymphs that dwells at creeks, streams
p e r i s h e s.

We burn when a forest burns, left a little futureless
ashes in our eyes, flaming stones, we are fiery rocks.
When a forest takes fire
stench of flesh and fume are in our throats.


Şerif Erginbay

Yanarız Ve Yanarız



Yanarız Ve Yanarız

Bir orman yandığında
-Güneşi doğuran ağustosböcekleri korosu
-bulutun rüzgâr düşü, yağmurun dur durak bilmeyen öyküsü
-bizi saran saklayan hayvanlık, kurdun kuşun kör yolculuğu
-dağların kuytuları, koyu gölgeleri, yeraltı göllerinin suskunluğu
-her tepenin ardında gözü yaşlı bir sevgili bırakan ırmakların bıçkınlığı
-çaylarda, derelerde dinmek bilmeyen su perilerinin şarkısı
y o k o l u r.

Bir orman yandığında yanarız, yarınsızız biraz
gözlerimizde küller, alevli taşlar, kızgın kayalarız.
Bir orman yandığında
genzimizde et ve is kokusu.

Şerif Erginbay

25 Temmuz 2018

Dağlaç



DAĞLAÇ


Geceyi tedirgin eden ıssızlık çiy bulutuyla ıslanmış tek bir kibrit çöpü gibi.
Dağların ayak ucunda yapayalnız ışığıyla elektrik direği, murtlara vurur gölgesi.
Ve tek başına bir uzak ay, yarım. Bir de ıslak tütün: Acı düş ekmeği!

ŞERİF ERGİNBAY

10 Nisan 2018

Deadlike / Ölgün


Ölgün

Kışlanın kapısında bir kırmızı bulut
Akşam çeker perdesini, ay kayıp
Yolları hain dağlar, namlular soğuk
Unut masmavi gökleri ey kalbim
Unut denizleri, elindeki gülü unut
Gitsem mi geceyi sabaha bağlayıp
Çiçeği olmaya kayıp bir dağın
Belki yeniden doğmaya
Bambaşka bir çağın bahar aylarında.

Şerif Erginbay

Deadlike

A red cloud on the barrack's door
The night closes it's curtains, the moon is lost
Mountains with malicious roads, barrels are cold
O my heart, forget the bluest skies
Forget the seas, forget the rose in your hand
Should I go, binding the day to the night
To be a flower of a mountain
In an autumn of another time.

Şerif Erginbay

Translation from Turkish to English:  Özlem Bozkurt

4 Nisan 2018

Ayva Çiçekleri



AYVA ÇİÇEKLERİ

Saban toprakta; manzaraya fırça
Yazıda bahar, kimi sağ kimi ölü
Kuşlar toplamakta böcekleri.
Söyle ey alakarga, bu nasıl dünya
Bir yanda mayın tarlası, kan gölü
Bir yanda açar ayva çiçekleri.


ŞERİF ERGİNBAY

4 Mart 2018

Water Snakes



Water Snakes

Two purple flowers
Bend down to a loneliness
Mountain's shady side stretches its tight sheet
Starry night to the lips,
Damp to the gardens,
Figs to two honeyed mouths.

Şerif Erginbay

Translation from Turkish to English: Özlem Bozkurt

Su Yılanları

İki mor çiçek eğiliyor bir yalnızlığa
dağın gölgeli yamacı geriyor büyük çarşafını
dudaklara yıldızlı gece,
bahçelere nem,
incirler ballı iki ağıza.

Şerif Erginbay

#turkishpoetry #poetryphotography #poemoftheday #instapoem #originalpoem #poemsofig #poetrycommunity #poetrysociety #turkishpoem #writingpoetry #poemsofinstagram #poetryisnotdead #literature #poetry #poem #poet #lyrics #igpoem #igpoets

7 Ocak 2018


Aşağı Tarla

Kumlu yola girdik, incecik kum, un gibi
ben görmemiştim hiç o güne dek ayak izlerimi
yılan izlerini de ilk gördüm; öyleymiş, babam söyledi.
Aklımda iki şey: bu yol hiç bitmeyecek
ve babamın gocuğu omuzundan düştü düşecek
hayret, yol da bitti, gocuk da düşmedi.

Anneme “İşte burası” dedi
biz üç kardeştik orada
gözlerimizde yemyeşil bir ova
sapsarı çiçekler
yer gök söğütlendi.
Koştuk hemen ırmak başına
ilk suyumuzu içtik doya doya
avuçlarımızla tabi ki,
ilk kez kayık gördüm ve bildim
bunu babam söylemedi.

Yıllarımız geçti Aşağı Tarla’da
nice sevincimiz, nice kederimiz
iki yeni kardeşimiz bir de kaybettiğimiz
ne zormuş erken elveda, onu da öğrendik.

Kolay değildir pamuk işçiliği
sulama neyse ne ama
çapa hepsinden beterdi
toplama zamanı gözümüz bulutlarda
bereket birader iyi türkü söylerdi.

Şimdi ekeni dikeni yok
bütün bunlar çok eskidendi
çok değişti devir, çok
bomboş Aşağı Tarla
artık güzle*miz de yok
bütün bunlar çok eskidendi.

Babamın gocuklu yıllarından
çok daha yaşlıyım şimdi.

Şerif Erginbay

*Güzle: Güz aylarına kadar göçülüp kalınan çardaklı barınak.

*Şiir; dip dalgasıdır hayatın. (ş.e.)

#Manavgat #ManavgatIrmagi #turkishpoetry #siirsokakta #poetry #poem #poet #turkishpoet #seriferginbay #siir #edebiyat

6 Ocak 2018

Parktaki Kadın ve Kedi

Parktaki Kadın ve Kedi

Bilmiyorum
ne ara nereden geldi
bir gölge gibi birden çıkıverdi
yavaşça oturdu kadın bir banka
yalnızlığını dinlendirecek belli,
gözleriyle deniz kıyısını dolaşmakta.

Duvarın üstündeki bir yavru kedi
atladı yere ve yaklaştı ona
tırmanıp oturdu kucağına
sevdirmek için kendini.

Epey sonra kadın
düşlerini
emanet edip bulutlara
kalkıp gidiverdi,
parkın çeşmesinde
yıkadı narin ellerini.

Bu arada
kedi de bir iki yalanıp
kayboldu duvarın ardında.

Ve ardından
her şey tamamlanmışçasına
park siliverdi usulca kendini
yenilendi,
hazır şimdi bir başka manzaraya.

Ne zaman
oralarda dolansam
yolumu düşürürüm parka,
bakarım:
“parktaki kadın ve kedi” tablosu
asılı durur göğün boşluğunda.


Şerif Erginbay

5 Ocak 2018



Selin Diliyle

Bazen yağmur; dağların derdini yüklenip yamaçlardan aşağılara
koşar adımlarla sıvazlayıp patikaların hazallarını, önüne katıp
ormanın bağışladıklarını ve tarlaların yumuşak toprağını, kumlarını
çakıllarını; bir türkü söyler: bozbulanık, selin diliyle.

Şerif Erginbay

*Şiir; dip dalgasıdır hayatın. (ş.e.)

4 Ocak 2018

Şer Zamanlar


Şer Zamanlar
Bebelere zehir, ellerinde şerbet
Armudun sapına üzümün çöpüne zincir
Paldır küldür bile değil hürriyet.

Şerif Erginbay

Ertesi Gün




Ertesi Gün

Erkenci bulutları kovalamış güneş
Uyanmış, kiremitleri epey ıslanmış evler
Geç dağılmışlar toplanmışlar.

Şerif Erginbay

3 Ekim 2017

Bağ Burcu

BAĞ BURCU
Eylül
Asma yorgun, salkım sancılı
Bağ bozumunda dile gelir üzüm
Sunaklarda ezilenlerin kanı
Testi yarım, küp kırık
Eylül, iki gözüm
Sırla bir daha
Yitik aynanı.
ŞERİF ERGİNBAY

5 Ocak 2017

Zeytintaş



ZEYTİNTAŞ

Zeytintaş: buraların afili bir dağıdır
Duvar gibi kösülü durur
Köyün ayakuçlarından Devrent Boğazı’na
Günbatımına.

Zeytintaş: delice zeytinlerin ocağıdır
Fidanlığıdır beş köyün
Taşınır bahçelerine bağına.

Zeytintaş: Parmaksız’ın Hasan’ın
Kaçak tütünlüğünü saklar ve
Geyik avlağıdır, yetişir
Konu komşunun dar zamanlarına.

Zeytintaş: penceremdeki resim
Kim bilir kaç kartalın yuvasıdır
Dört mevsim, uzun uzun baktığım
Her taşının ardına bir sır sakladığım.

Zeytintaş: efkar dağım benim
Yüz yüze göz ağrım..!

ŞERİF ERGİNBAY

#Zeytintas #Devrent #Murtici #Taslica Köyü, #Akseki #Antalya #Gayal #Garayit Kara Hayıt, #Guzelsu #Toroslar #TorosDaglari #dag #turkishpoet #serif #seriferginbay #erginbay

http://erginbay-siirleri.blogspot.com.tr

5 Ekim 2016

INSUFFICIENT UNDERSTANDING


INSUFFICIENT UNDERSTANDING
That, the rebuking in words,
today or tomorrow,
and that, the accured docile rancour,
I know, they will come and find me,
for wearing out the crown of defeat,
In the back, there is the blackened history.
That, the rebuking in words,
once again builds up
my insufficient story;
from beginning to end
and end to beginning,
to bleed my heart.

ŞERİF ERGİNBAY

Translation from Turkish: Pembenur Güvenç

...

EKSİK DURUM
O dildeki azar
bugün ya da yarın,
o birikmiş uysal hınç
bilirim, gelir beni bulur
eskisin diye yenilginin tacı,
ardında karalanmış tarih.
O dildeki azar
yeniden kurar
eksik hikâyemi;
bir baştan sona
bir sondan başa,
kanatmak için yüreğimi.

ŞERİF ERGİNBAY


2 Ekim 2016

TOZAN


TOZAN

Ozan; yorulur bir yangını uzun uzun yaşamaktan
düşbozumu düşer payına, gelir yaslanır şafağına
gecenin belleğini siler mum, şiirse hep savrulan.

Ömür: kayanın oyuklarında birikmiş bir avuç kum
Nisan yağmurlarıyla yıkanan, güz yelleriyle tozan.

ŞERİF ERGİNBAY


28 Eylül 2016

Patchwork Autumn

















Patchwork Autumn


We were managing to sit back to back,
even in separate islands,
as two spoiled and wild children
who try to put the days side by side,
not one after another,
while listening the autumn's ballad!

Şerif Erginbay